Batanları SevmemekHakikat çoğu zaman düz bir cümlede değil; kavramsal bir çarpışmada ortaya çıkar. Düşünce çelişkiden korkmaz; aksine onunla derinleşir. Gerçeklik bütünlüğün değil kırılmanın içindedir.
Ulus BAKER
Çok felsefi bir paragraf değil mi? Oysa iki kere iki dört etsin yeter diyebilir ve düz bir bakışla günün tadını çıkarabiliriz. Üst başlıklar halinde önümüze konulan ipuçlarından müteşekkil, düz cümleler hayatın “kolay” yaşanmasında oldukça yeterliyken nereden çıktı bu “çarpışma, çelişki, kırılma.” Zihninde yük oluşturmamak için hazır kalıpların davetini hızlıca kabul eden insan, aslında hakikatten kaçtığını da biliyor mudur? Bence biliyordur! En azından soru sormaktan/sorulmasından korkan her insan biliyordur, diye düşünüyorum. Zira hakikat berrak olduğu kadar ağırdır da. İnsanın kaçtığı da bu ağırlıktır aslında. “İtaat et rahat et” i hayat felsefesi yapma telkinleri bunun için popülerdir. Ve kalabalıkların tercihi de bu yöndedir. İster toplum deyin, ister avam, ister halk fark etmez, insanların çoğu kendine kolay geleni tercih eder. Peki sorun nerede? Sorun insanlara her ne adına olursa olsun yön vermeye çalışanlarda. Bu insanlar hakikatin ortaya çıkmasından en çok korkanlardır. Çünkü hakikat arayışının önünde hiç bir engel duramaz. Hazır kolay ve düz cümlelerle insanları kolayca yönlendirebiliyorken neden hakikat ortaya çıksın ve herkes (özellikle de kral) çıplak kalsın/olsun. Bugünlerde gençliğin değer yoksunu olduğundan şikâyetlenenler dün hakikatin ortaya çıkmasından korkup üstünü örtme çabasında olanlarla aynı zihniyete sahiptir. Bu zihniyeti yarına miras bırakmaya çabalayanlar da bunlardır. Tarih boyunca korkuların fitili de hep bu zihniyet tarafından ateşlenmiştir. Çünkü korkusu diri tutulan toplum/avam/halk istenildiği gibi manipüle edilir/edilebilir. Bu genel geçer bir yönetme/yönlendirme taktiğidir. Umut verici olan ise gençliğin soru soruyor olması, hatta soru sorup karşılaştırma yapıyor olması. Bu bizi nereye götürür diye sormayın! Bu soru da korku üretme sorusudur! Hakikat kendisine ulaşmak isteyene yol gösteren ipuçlarını da yola bırakacak kadar saf ve arı durudur. Berraktır. İnsanın gönlüne huzuru düşüren de hakikatin ta kendisidir. Bu huzur, çarpışma, çelişki ve kırılmanın sonunda ortaya çıkar. Hakikat arayışının çarpıcı bir örneği En’âm Suresinde geçer. Bu arayış bize İbrahim (a.s) üzerinden şöyle anlatılır.“Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Rabbim budur." dedi. Yıldız batınca da: "Ben batanları sevmem." dedi.
Ay'ı doğarken gördü: "Rabbim budur." dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum." dedi.
Güneş'i doğarken görünce: "Rabbim budur, bu hepsinden büyük." dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."
"Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim."
(En’âm 76-79)
Batanları sevmeyenlere selam olsun!
Ulus BAKER
Çok felsefi bir paragraf değil mi? Oysa iki kere iki dört etsin yeter diyebilir ve düz bir bakışla günün tadını çıkarabiliriz. Üst başlıklar halinde önümüze konulan ipuçlarından müteşekkil, düz cümleler hayatın “kolay” yaşanmasında oldukça yeterliyken nereden çıktı bu “çarpışma, çelişki, kırılma.” Zihninde yük oluşturmamak için hazır kalıpların davetini hızlıca kabul eden insan, aslında hakikatten kaçtığını da biliyor mudur? Bence biliyordur! En azından soru sormaktan/sorulmasından korkan her insan biliyordur, diye düşünüyorum. Zira hakikat berrak olduğu kadar ağırdır da. İnsanın kaçtığı da bu ağırlıktır aslında. “İtaat et rahat et” i hayat felsefesi yapma telkinleri bunun için popülerdir. Ve kalabalıkların tercihi de bu yöndedir. İster toplum deyin, ister avam, ister halk fark etmez, insanların çoğu kendine kolay geleni tercih eder. Peki sorun nerede? Sorun insanlara her ne adına olursa olsun yön vermeye çalışanlarda. Bu insanlar hakikatin ortaya çıkmasından en çok korkanlardır. Çünkü hakikat arayışının önünde hiç bir engel duramaz. Hazır kolay ve düz cümlelerle insanları kolayca yönlendirebiliyorken neden hakikat ortaya çıksın ve herkes (özellikle de kral) çıplak kalsın/olsun. Bugünlerde gençliğin değer yoksunu olduğundan şikâyetlenenler dün hakikatin ortaya çıkmasından korkup üstünü örtme çabasında olanlarla aynı zihniyete sahiptir. Bu zihniyeti yarına miras bırakmaya çabalayanlar da bunlardır. Tarih boyunca korkuların fitili de hep bu zihniyet tarafından ateşlenmiştir. Çünkü korkusu diri tutulan toplum/avam/halk istenildiği gibi manipüle edilir/edilebilir. Bu genel geçer bir yönetme/yönlendirme taktiğidir. Umut verici olan ise gençliğin soru soruyor olması, hatta soru sorup karşılaştırma yapıyor olması. Bu bizi nereye götürür diye sormayın! Bu soru da korku üretme sorusudur! Hakikat kendisine ulaşmak isteyene yol gösteren ipuçlarını da yola bırakacak kadar saf ve arı durudur. Berraktır. İnsanın gönlüne huzuru düşüren de hakikatin ta kendisidir. Bu huzur, çarpışma, çelişki ve kırılmanın sonunda ortaya çıkar. Hakikat arayışının çarpıcı bir örneği En’âm Suresinde geçer. Bu arayış bize İbrahim (a.s) üzerinden şöyle anlatılır.“Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Rabbim budur." dedi. Yıldız batınca da: "Ben batanları sevmem." dedi.
Ay'ı doğarken gördü: "Rabbim budur." dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum." dedi.
Güneş'i doğarken görünce: "Rabbim budur, bu hepsinden büyük." dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."
"Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim."
(En’âm 76-79)
Batanları sevmeyenlere selam olsun!