Yeşil ağaç köyünde iki soylu aile yaşamaktaydı. Bu aileler arasında süregelen bir kan davası vardı. Birinin soyadı Can, diğerin ki ise kurtulmuş idi. Kan davasının başlangıcı çok eskiye dayanır. Can ailesi bu köyün yerlisidir. Kurtulmuş ailesi ise köye doğu kentlerinden birinden göç ederek bu köye yerleşmiştir.
Can ailesi köyün eskisi olduğu için köyde büyük arazileri vardır. Bu aile köyde olan insanlara yardımcı olmakta, bahçelerini ekip diktirmek suretiyle köylüye kazanç sağlamaktaydı. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, Kurtulmuş ailesi köye gelip yerleşmek istedi. Fakat Can ailesi bu ailenin köye yerleşmesine müsaade etmedi. Çünkü bu köyde herkes birbirini tanır ve kimin ne olduğunu bilirdi.
Kurtulmuş ailesi ise zorla köyün ıssız bir yerine gecekondu ev yapıp yerleşti. Bu aile geldiği yerde kan davalılarının olduğu yerden kaçıp gelmişti. Köyün adetlerine ters adetleri vardı.
Yeşil ağaç köyü yeşilliklerin içinde güzel bir köydü. İçinden güzel bir akarsu akıyordu. Tarlaları sulak araziydi. Suyun başlangıcı ise kurtulmuş ailesinin evinin önünden geçiyordu. Bu aile köyün adabına aykırı hareket ederek, suyun yönünü değiştirmeye kalkmıştı. Köyün sulanacak tarlalarına su gelmemeye başlayınca, Can ailesinin Reisi, Kurtulmuş ailesinin olduğu yere gitti. Kurtulmuş ailesi, kendilerine evlerinin yanındaki büyük çe bir araziyi çevirmiş ve topraklarını bu su ile suluyordu.
Can ailesinin babası, Kurtulmuşların olduğu yere gitti. Onların çevirdiği topraklara baktı ve suyun çevrildiğini gördü, Selam verdi ve yanların gitti. Bu adamlar kaba adamlardı. Selamını aldılar. Hasan bey köyün ağası sayılıyordu.
-Komşular. Bu araziyi çevirmişsiniz fakat bu arazi köyün tapulu arazisi, Ayrıca bu akan su ile köyün bahçeleri sulanıyor. Bu suyun önünü kesmeye hakkınız yok. Ayrıca köye yerleşirken bende izin almadınız. Biz köyümüzde yabancı istemiyoruz.
Kurtulmuşların aile babası olan Mustafa:
-Bizim kimseden icazet almamız gerek yok. Köy sadece sizin malınız değil ya. İstediğimiz yeri çeviririz ve suyu da istediğimiz gibi kullanırız.
Hasan Ağa bu duruma sinirlendi.
-Kardeşim köye zorla geldiniz ve köyün ahengini bozuyorsunuz. Bu köy yıllarca kardeşçe geçiniyor. Sizin geldiğiniz yere benzemez burası.
Mustafa kabalaşmaya başladı.
-Siz kim oluyorsunuz da bize emir vermeye çalışıyorsunuz.
-Ben köyün ağasıyım. Köye zorla geldiğiniz için kimin ne olduğunu sorgulamadınız tabi ki.
Ben burada böyle bir haksızlığa müsaade etmem. Derhâl çevirdiğiniz tarlaları işlemeyi bırakın. Ve suyun önünü açın. Bu su yıllardır yatağında akar ve herkes bu suyu sırasıyla kullanır. Eğer işinize gelmiyorsa, köyümüzü derhal terk etmenizi istiyorum.
Bu sözler Mustafa’ya ağır gelmişti.
-Bak kardeş, biz doğudan geldik. Kan davamız vardı. Lakin sana burada boyun eğecek kimse yok. Orada yaptığımızı burada da yapmaktan çekinmeyiz. Hasan ağa da onlara boyun eğecek bir değildi.
-Bakın bu işi uzatmadan aramızda çözebiliriz. İşleri sıraya koyarız. Madem ta uzaktan buraya gelmişsiniz, artık işin oluruna bakmak lazım.
Mustafa:
-Bak kardeşim biz kimseden emir almayız. Sen git işine. Biz burayı sahiplendik.
Hasan Ağa daha fazla konuşma gereği hissetmedi.
-Bu sizin isteğinizle olacak iş değil. Yarın köy meclisini toplarım. Sizde gelirsiniz, Detaylıca konuşuruz. Şimdilik kalın sağlıcakla.
Hasan Ağa ortalığı fazla gerginleştirmek istemedi. Oradan atıyla hızlıca ayrıldı. Bu adamlar köye musallat olacaklardı. Bu belli olmuştu. Bu iş köy meclisinde karara bağlamak lazımdı. Doğruca muhtarın yanına gitti. Muhtara:
-Muhtarım sen köye gelen adamlara müsaade ettin mi?
Muhtarın köyden haberi yoktu.
-Kim gelmiş köye dedi.
Muhtar köye doğudan adamlar gelmiş. Köylerinde kan davalıları varmış, oradan kaçıp gelmişler. Evlerinin yanında tarla çevirmişler. Birde bizim yıllardır akan suyumuzu bahçelerine çevirmişler.
-Olurumu öyle şey Ağa. Ben bu işe müsaade etmem.
Ben gittim konuştum. Adamlar kaba. İşi yokuşa sürüyor. Köy meclisini yarın topla da bu konuyu konuşalım.
Muhtar kafasıyla tamam dedi.
Ertesi günü köy odasında köylüler toplandı. Kurtulmuş ailesi de çağrıldı. Muhtar köylüye durumu anlattı. Köylü bu işe razı değildi. Ağa bu işe el attı.
Arkadaşlar, bu aile köyümüze isteğimiz dışında girdi. Ve yıllardır bizim olan toprakları çevirmişler. Ayrıca köyden geçen suyun önünü kapatmışlar. Bu su hepimizin ortak malı. Madem bu aile köyümüze geldi. O zaman bu işi ıraya koyacağız. Suyun başlangıcı onların oradan geçiyor. Topraklarımızı ıra ile, birbirimize bırakacağız. Bu köyde husumet istemiyoruz. Herkes hakkına razı olacak. Kabul ediyor musunuz?
Köylü ister istemez razı oldu.
Fakat Hasan bu işten mutlu olmamıştı. Bu adamların ne olduğu belli değildi. Her an için köylü ile kavgaya karışabilecek gibi duruyorlardı. Hasan Ağa onlara aman vermeyecekti. Bu adamlar geldiği yerde kan davasından dolayı kaçmışlardı. Burada da akıllı durmazlarsa başlarına bela olabilirlerdi.
Köyde kış bitmiş, artık hava bahara dönmüştü.
Karaların Halil, bu işe çok kızmıştı. Köylünün onlara müsaade etmesine bozulmuştu. Bir yolunu bulup Kurtulmuşların oyununu bozacaktı. Halil gözü kara bir gençti. Belinde silahıyla gezerdi. Aklına koymuştu . Kurtulmuşların ailesinden birini vuracaktı.
Akşamüzeri silahını temizledi. Şarjöre kurşunları doldurdu. Bu işi çok gizli yapmak istiyordu. Çünkü yaşı daha çok gençti ve hapis yatmak istemiyordu. Kendisini gizli yollardan, ormanın içinden yürüyerek Kurtulmuşların evine kadar yaklaştı. Kurtulmuşların oğlu Ali suyun önünü çevirmişti. Elinde sigarasıyla bekliyordu. Ali gencin tam karşıdan isabet ettireceği bir yere pusu kurmuştu. Biraz bekledi. Gelen giden olmadığına kanaat getirdi. Aklında havaya ateş açmak vardı aslında. Fakat şeytan onu dürtüyordu. Genç çocuk bu olaya baş koymuştu. Onların köyü terk etmesini istiyordu. Bir ara düşündü:
Acaba Ağadan izin mi alsaydı. Sonra tekrar kafası karıştı. Tabancasını Kurtulmuşların oğlu Suat’a doğrulttu. Suat evin küçük oğluydu. Kendisine verile görevi yapıyordu. Fakat Ali ya bu çocuğu yaralayacak, ya da öldürecekti. Silahını hiç düşünmeden Suat’a doğrulttu. Tam üç el kurşun sesi duyuldu. Suat aldığı kurşun darbesiyle olduğu yere düşüvermişti. Karaların Halil, gencin düştüğünü görünce biraz telaşlandı ve arkasına bakmadan oradan uzaklaştı.
Hem koşuyor, hem de acaba adam ölmüş müdür diyordu. Aslında adama tam isabet atmıştı kurşunları. Genç çocuk sadece bir ah çekmiş ve olduğu yere yığılmıştı. Karaların Halil kimseye görünmediğini zannediyordu. Fakat onun telaş la kaçtığın görenler olmuştu.
Halil orta boyda, esmer tenli bir gençti. Babası yıllar önce ölmüş, annesi ile başa başa kalmıştı. Askerliğini yapıp gelmiş, babasından kalan arazi ile geçiniyordu. Eve vardığında soluk soluğa kalmıştı. Annesi onu kan ter içinde görünce:
-Evlat ne bu halin diye sordu.
-Bir şey yok anne.
-Evladım kan ter içindesin. Yoksa yanlış bir ismi yaptın?
Halil annesinin şüphelendiğini anladı ve:
-Anne! Ben Kurtulmuşların oğlu Suat’ı vurdum. Suyun önünü kesmişti. Bizim bahçelere su gelmiyor. Bu adamlar başımızı belaya sokacak. Bu gün karar verip, Karaların oğlunu vurdum.
Annesi bu haberi duyunca dayanamadı. Oğlunu birkaç tokat attı.
-Oğlum sen ne yaptın. Elin garibinin canına kıydın. Ben seni bu günler için mi yetiştirdim. Seni gören oldu mu?
-Olmuştur anne.
Evladım başımızda baban yok. Sen evimin tek erkeğisin. Böyle bir iş neden yaptın. Seni görenler mutlaka şikâyet ederler. Mahpusalar damı yatacaksın. Anneni hiç mi düşünmedin. Ben sensiz ne yaparım. Senden başka kimim var. Halil yaptığı işin yeni farkına varmış gibi annesinin yanına çöktü. Sinir krizi geçiriyordu. Birden ağlamaya başladı.
-Anam herkes onlardan şikâyetçi. Köye sığıntı geldiler. Diledikleri gibi iş yapıyorlar.
-Evladım gencecik çocuğu öldürdün. Anası babası şimdi yanıp yıkılıyordur. Şimdi ne yapacağız biz. Seni şikâyet ederlerse alıp götürürler. Ben bu yaştan sonra hapis yolu mu gözetleye cem. Sana kız bakıyordum, seni everecektim. Hayallerim suya düştü. Gencecik çocuğun kanına girdin. Onlar sen yaşatır mı sanıyorsun.
Bence hemen Ağanın yanına git yaptığın işi anlat. Onlar sana ne yapacağını söyler.
Halil annesinin dediğini yapmak üzere evden çıktı. Hala eli ayağı titriyordu.
Halil doğruca Ağanın evine gitti. Ağaya yaptığı işi anlattı. Ağa ona:
-Evladı keşke bu iş yapmadan bana haber verseydin. Şimdi seni gören olduysa, jandarmalar gelir.
Ağam beni ele verme ne olur. Annem tek başına kalır.
Ağa biraz düşündükten sonra marabalarından bir genci yanına çağırır.
-Evlat, jandarmalar köye geldiğinde, Kurtulmuşların oğlu Suat’ı ben öldürdüm diyeceksin. Herkesin hakkı olan suyun önünü kesmişler. Su bizim de hakkımız. Bu iş köy meclisinde konuşulduğu halde yine aynı şeyi yaptılar. Bende nefsime uyup Suat’ı öldürdüm diyeceksin.
-Genç Ağayı ikiletmedi. Tamam, Ağam dedi.
Ağa ona söz verdi. Sana avukat tutacağım ve seni hapisten kurtaracağım. Yattığın süre içinde harçlığını göndereceğim ve ailene ben yardım edeceğim.
-Olur, Ağam, sen bizim velinimetimizsin. Sen ne istersen onu yaparım ben.
-E hadi o zaman. Jandarma geldiğinde bu iş üstüne alacaksın.
Genç biraz üzgün olmasına rağmen Ağanın sözünü tuttuğu için mutluydu.
Ağa, Halile bir miktar para verdi ve onu köyden yolladı.
-Ben annene bakarım evlat sen git şehirde bir yer bul saklan. Ben sana haber gönderene kadar da köye gelme.
-Olur Ağam.
Halil şehre giden dolmuşa bindi. Ve şehrin yolunu tuttu. Ağaya güveniyordu. Ağa beni ele vermez. Ve arkamı kollar diyordu. Aslında yaptığı işe çok pişman olmuştu. Fakat artık olan olmuştu.
Ağanın dediğini yaptı ve dolmuşa bindi. O şehre ulaştığında, köye jandarmalar gelmiş ve ağanın marabası suçunu itiraf etmişti. Suat yaptığı işin altında eziliyordu. O gencin de hayalleri vardı. Anası babası ne kadar üzülmüştü kim bilir diyordu.
Halil ağanın dediğini yaptı. Ağa ona giderken biraz para da vermişti. Halil kendisine iki odalı bir ev buldu. Oraya kafasına göre bazı eşyalar aldı. Ağa ona haber verene kadar şehirde kalacaktı. Aklına iş aramak geldi. Çarşıya indi v e kendisine iş aradı. Onu bir mesleği yoktu. Bir kahvehanede garsonluk işi buldu. Evi de uzak değildi oraya. Kahveci ona günlük yevmiye vereceğini söyledi. Halil kabul edince işe başladı. Artık her sabah işe gidiyor akşam yevmiyesini alıp eve dönüyordu.
Aradığı iş tam kendine göreydi. Her gün sabah kalkıp işine gidiyor, akşam evine ihtiyaçlarını alıp dönüyordu. Ağa daha haber yollamamıştı. Halil de artık şehir hayatına alışmıştı. Sadece annesini düşünüyordu. Acaba annesine bir kötülük yapmışlarıydı. Ağa marabasını jandarmaya teslim etti mi bunlara kafa yoruyordu. Vurduğu gence çok üzülmüştü. Şeytana uymuş ve bir delilik yapmıştı.
Aklına bazen gidip teslim olmak ve suçunun cezasın çekmek geliyordu. Sonrada özgür olduğunu düşünüyor ve vaz geçiyordu.
Kurtulmuş ailesi kan davalı oldukları için onların köyüne gelmişlerdi. Bu adamlar, adam öldürmekten çekinmezlerdi. Eğer kendisinin yaptığını bilirlerse, mutlaka öç almak isteyeceklerdi. Onun için kendisini, çalıştığı yeri ve evini kimsenin bilmemesi gerekiyordu.
Bu olaylar yatışınca, bir gün gidip annesini de yanına alacaktı. Genç yaşta durup dururken elini kana bulamıştı. Kan davasını takip etmek kolay değildi. Bir gün biri gelir karşısına dikilir ve öcünü alırdı. Şimdilik yaşadığı yerde mutluydu. Fakat daha sonra ne olur bunu bilmek zordu. Ağa eğer Kurtulmuşların marabasının vurduğuna inandırmışsa, o zaman rahat bir nefes alabilirdi.
Halil işe gidip gelirken bir kızla tanışmıştı. Kız sarışın ince belli, kahverengi gözlü biriydi. Halil onunla tanıştıktan sonra yalnızlığa veda etmişti. Kızın ailesiyle de tanışmış ve kendisini sevdirmişti. Aralarında güzel bir bağ oluşmuştu. Halil kızı seviyordu. Kızda ona karşı boş değildi.
Halil Pazar günleri çalışmıyordu. Kızda devlet dairesinde memurdu. Pazar günleri birlikte geziyor, dolaşıyorlardı. Kız onun nereden geldiğini falan soruyordu. Halil başından geçenleri anlatmak istemiyordu. Çünkü kızı seviyordu ve onunla evlenmek niyetindeydi.
Akşam olup yatma saatinde Halil’in aklına hep yaptığı iş geliyor ve kızla evlenirse, sonu kötü olur dite düşünüyordu. Bütün bu olup biteni ancak Ağa dan haber gelirse anlayıp rahatlayacaktı.
Bir gün akşam eve geldiğinde kapının önünde bir zarf gördü. Halil zarfı görünce heyecana kapıldı. Mektubu açtı ve okudu. Mektup Ağadan geliyordu.
“Ağa şöyle yazıyordu. Halil, Kurtulmuşların katili olarak kendi marabamı hapise yolladık. Annenin durumu iyi. Fakat senin bu işte dâhilin olduğunu söyleyenler var. Ben bunun üstünü kapatmaya çalışıyorum. Ancak bu adamların işi belli olmaz. Senin yerini tespit ederlerse seni öldürürler. Sen kendine dikkat et. Bu meseleyi kimseyle paylaşma. Birileri seni araştırabilir. Yerini belli etme.
Benden izin aramamış sakın köye gelme.
Sen kendine dikkat et. Ben sana yine gerekirse yazarım. Selamlar.
-Halil sevdiği kızın ailesiyle bayağı yakınlaşmıştı. Aile onu sevmişti. Fakat Halil halen yaşadığı olayın etkisi ile kıvranıyordu.
Halil bir gün yine kızın evine misafirliğe gittiğinde, kızın babası ona:
-Evlat bizim törelerimize aykırı bir durum var. Artık kızımı isteyeceksen anneni getir. Ve başınızı bağlayalım.
Halil bu sözleri duyunca endişelendi. Annesini alıp gelmesi imkânsızdı. Kızın ailesi de kendi çapında haklıydı.
Halil kızın babasına:
-En kısa zamanda annemi getirip isteyeceğiz diyebildi.
Zaman ilerliyordu. Ağadan daha haber yoktu. Acaba köye gizlice gidip annemi alıp gelsem mi diye düşündü. Akşam eve gidip yattı. Biraz sıkıntıya düşmüştü. Ertesi günü işten eve geldiğinde annesini kapıda buldu. Ağa annesini göndermişti. Annesin kapıda görünce çok mutlu oldu.
-Anne hoş geldin.
-Hoş bulduk oğlum.
Halil hemen kapıyı açtı ve annesini içeri aldı. Biraz hasret giderdiler. Halil annesine sevdiği kız olduğunu ve ailesi kızı istemeleri gerektiğini söyledi. Annesi biraz tedirgindi.
-Evlat senin başından geçeni biliyorlar mı?
-Hayır anne. Kimseye söylemedim.
-O halde gider isteriz oğlum.
Halil annesinin desteğini almıştı. Oturdukları ev ise gelin getirmeye müsaitti. Halil işten döndüğünde, sevdiği kızın evine gitti ve annesinin geldiğini ve istemeye geleceklerini söyledi. Halil çalıştığı işte bayağı para biriktirmişti. Annesiyle çarşıya indiler. Çiçek yaptırdılar, tatlı aldılar ve akşam kızın evine gitmeye karar vardiler.
Hava kararmak üzereyken Halil siyah takım elbisesini giydi. Anneside hazırlandı.Halil bir taksi çağırdı .Annesi ile taksiye binip doğru kızın evine gittiler.Onları kapıda gelin kız karşıladı.Birlikte içeri girdiler.Aileler aralarında tanıştılar. Halil’in annesi isteme faslına geçti. Bu arada kahvelerde gelmişti.
Seher hanım:
- Allah’ın emri, peygamber efendimizin kavli ile kızı babasından istedi. Kızın babası Halil’i seviyordu.
- Seher hanım biz Halil’i seviyoruz. Mutlu olacaklarına da inanıyorum. Bende kızımı size verdim gitti.
- Gençler ayağa kalktı ve anne ve babalarının ellerini öptüler. Artık söz kesilmişti. Düğün tarihi de ileriki zamanda belirlenecekti.
Akşam güzel sohbetler edildi. Aileler kaynaştı. Gençler çok mutluydu. Güzel bir gecenin sonunda Halil ve annesi müsaade istedi ve evlerinin yolunu tuttular.
Halil annesi geldikten sonra rahatlamıştı. Artık işe daha keyifli gidiyordu. Artık nişanlısı da vardı. Annesiyle nişanlısına gidiyor, kızla görüşüyor ve mutlu bir şekilde evlerine gidiyordu. Halil bayağı para biriktirmişti. Akşam eve gelince annesiyle konuşmak istedi.
-Anne param bayağı birikti. Düğünümüzü yapsak mı artık.
-Oğlum o halde gidip hısımlarla konuşmamız lazım. Düğün tarihini görüşmemiz lazım.
-Anne o zaman yarın akşam gidelim konuşalım olur mu?
-Olur, oğlum gider konuşuruz. Bakalım onlar ne diyor bize. İstekleri var mı? Ne yapacağımızı konuşur geliriz.
-Tamam, anne, yarın akşam haber verelim, gider konuşuruz.
Halil ertesi günü kız nişanlısıyla görüştü. Babası ve annesinin ne düşündüğü hakkında bilgi aldı. Kızın babası bir an evvel düğünün olmasını istiyordu. Bu meseleleri görüşmek için akşam Halil annesini de alıp kayınbabasının evine gitti. Sohbet esnasında Halil’in annesi konuyu açtı.
-Şemsi efendi, düğünü yapalım diyoruz. Bizden istediğiniz ne varsa onları alalım. Eşyalara bakabiliriz.
-Şemsi efendi:
-Hacer hanım, bizde öyle düşünüyoruz. Baha ayı yaklaşıyor. Kızımı alın yanınıza eşyalara bakın. Bu işi fazla uzatmayalım.
-Olur, Şemsi Efendi. Hazırlığımız var. Yarın müsaade ederseniz kızınızı alıp gidelim bakalım. Annesi de gelsin bizimle.
-Olur, Hacer Hanım. Bakın şöyle fazla pahalısına gerek yok. Biz bu işin gösterişinde değiliz.
Ertesi günü Halil işyerinden izin aldı. Kayınbabası gile gidip Nişanlısı ve kaynanasın aldı. Birlikte mobilyacıları dolaştılar. Kızın beğendiği eşyaları tespit ettiler. Sonra Halil onları evlerine bıraktı. Düğün tarihini de[A1] kararlaştırdılar. Düğün Mayıs ayının on beşinde olacaktı. Halil düğün salonu ile görüşüp günü aldı.
Artık düğüne gün saymaya başlamışlardı. Mayısa ayı yaklaşırken mobilyacı düğün eşyalarını hazırladı. Bir gün eşyalar eve taşındı. Düğün tarihi de yaklaşmıştı. Diğer hazırlıklara başlandı. Kıza gelinliğe baktılar. Üstüne başına giysiler alındı. Her şey tastamam olmuştu.
Düğün günü Halil nişanlısını kuaföre götürdü. Akşamına da düğün salonuna geçilecekti. Konvoy yapmak üzere arabalar tutuldu. Akşama doğru, taksilerle kızın baba evine dayandılar. Kızın abisi gard aş kuşağını bağladı. Babası kızın koluna girdi ve dışarı çıkardı. Halil babasının kolundan nişanlısın aldı ve arabaya bindiler. Onlar konvoy yaparak düğün salonuna gittiler. Kızın babası ve ailesi de arabalarına binerek düğün salonunun yolunu tuttu.
Düğün salonu davetlilerle dolmaya başlamıştı. Bir yandan müzik çalıyordu. Halil ve nişanlısı içerde gelin odasında hazırlıklarını yaptılar. Saati yaklaşınca, solunun ortasına doğru geldiler. Onlara eşlik edecek ekipte vardı. Önce dans yapıldı. Sonra iş oyuna döküldü. Daha sonra gelin ve damat yerlerine oturdu. Düğünün ahengi iyiydi. Hiç bir sorun yoktu.
Keyiflerince iki tarafta eğlendi. Davetliler hediyelerini vererek ayrılmaya başlayınca, en son salonda onlar kaldı. Sonra kucaklaşma faslı başladı. Resim çekinildi ve gelin ve damadı arabaya kadar uğurladılar.
Konvoy hazırdı. Gelinin yanına evden kız kardeşi geliyordu. Konvoy sakin bir şekilde Halil’in evine doğru ilerledi.
Evin önüne gelince, arabadan onları dualarla indirdiler. Üstlerine boncuk, leblebi gibi şeyler attılar ve gençler eve besmele ile girdiler.
Düğün bitmiş ve gençler muratlarına ermişlerdi. Onlar için artık yeni bir hayat başlıyordu. Halil çalıştığı işten güzel kazanıyordu. Eşi de devlet memuruydu. İkisi de güzel kazanıyordu. Anneleride yanlarında onlara destek oluyordu.
Onlar artık üç kişilik bir aile olmuşlardı. Akşamları eve geldiklerinde annesi yemeği yapmış oluyordu.
Hafta sonları Halil onları lokantaya götürüyordu. Mutlu bir yuvaları vardı. Bazen kayınbabasına gidiyorlardı.
Halil araba almayı düşünüyordu. Eşyanın borcu bitmişti. Akşam eve dönünce bu fikrini eşine söyledi.
Zeynep sana bir şey söyleyeceğim:
-Söyle aşkım.
-Ben bir araba almak istiyorum. İkimizin birikimini ortaya koyarsak arabayı alabiliriz.
-Olur, aşkım, hem bende sürmeyi öğrenirim. Ehliyet kursuna giderim.
Halil onun olumlu cevabına sevinmişti.
-O halde ben araştırmaya başlayayım.
-Tabi çok iyi olur aşkım. Yaz gelince tatile de gideriz.
-Aynen aşkım.
Halil bu habere sevinmiş ve ertesi günü araba ilanlarını araştırmaya başlamıştı. Artık her gün telefon elinde araba fiyatlarına bakıyordu. En son güzel bir araba buldu. Fiyatı da tam kendilerine göre idi. Arabayı çok beğendi ve karısın aradı. Arabayı bulduğunu söyledi. Fakat araba farklı bir şehirde idi.
Arabayı almaya gideyim mi diye sordu karısına: Karısı ise hemen alalım dedi.
Halil o halde ben gidip arabaya bir bakayım dedi. Araba yakın bir şehirde idi. Hemen otobüse bindi ve satılık arabanın sahibi ile irtibata geçti.
-Kardeşim ben arabaya bakmaya geliyorum dedi.
Adam ise gel bekliyorum dedi.
-Halil hemen yola çıktı. Yolculuk çok uzun sürmedi. Arabanın sahibini buldu. Arabaya iyi baktı ve beğendi. Para konusunda anlaştılar ve arabayı aldı. Çok sevinçliydi. Hemen arabaya bindi ve kendi bulundukları şehre doğru yola çıktı. Eve geldiğinde çok sevinçliydi. Karışı da arabayı çok beğendi. Hemen birlikte biraz arabayı sürdüler. O gün onlar için güzel bir gün olmuştu.
Halil bazen hala o genci neden vurduğunu düşünerek üzülüyordu. Köyde ise Kurtulmuşların Halil’i öldürmek üzere hazırlığı vardı. Onlar Ağanın marabasının o iş yaptığına inanmıyordu. Evin ortanca oğlu Metine verilmişti görev. Metin kendisini bu işe adamış, yeterince atış talimgâhı da yapmıştı.
Ertesi günü Ağa dan bir mektup geldi. Mektubu tesadüfen Zeynep açmıştı. Mektupta olan biten her şey anlatılıyordu. Ağa Halile bulunduğun şehri terk et diyordu. Zeynep mektubu okuyunca endişelendi. Akşama Halil’in gelmesini bekledi. Halil eve gelince mektubu ona verdi. Halil mektubu okuyunca yüzü kızarmaya başladı. Bu olayı çünkü Zeynep’e anlatmamıştı. Onların yakın zamanda çocukları da olacaktı.
Halil mektubu alıp annesinin yanına gitti. Mektubu okudu. Annesi birden telaşlandı:
-Evlat ne yapacağız. Bu eve alışmıştık. Bu Kurtulmuşlar kan güden adamlar. Ne yapacağız.
Halil’in kafası karışıktı. Kurtulmuşlar bu işin peşini bırakmayacaktı. Zeynebi karşısın aldı ve olayı anlattı. Kız bu habere çok üzüldü.
-Ne yapacağız Halil. Yakında çocuğumuz olacak.
Halil:
-Zeynep yer değiştirmemiz lazım. Annenlere de durumu anlatırız. Ben bir cahillik yapıp genç çocuğu öldürdüm. Ağa beni bu zamana kadar idare etti Lakin artık adamlar peşime düşecek. Bizde en yakın bir Şehire gideriz.
-Benim iş durumum ne olacak Halil.
-Dilekçe verir tayinini isteriz aşkım.
Karar verilmişti. Halil Ankara’ya gidip kendisine iş arayacaktı. Birde ev arayacaktı.
Sabah erkenden kalktı Halil. Önce işyerine gitti ve izin aldı. Sonrada arabasına binerek Ankara’ya doğru yola çıktı
Önce iş araştırdı. Bir benzinlikte kendisine iş buldu. Sonrada yakın bir yerlerde ev aramaya başladı. Evi de bulmuştu. Beş katlı bir evin ikinci katında daire bulmuştu. Ev gayet güzeldi. Sonrada arabasına binerek doğru yaşadığı kasabaya döndü.
Akşam eve dönünce bulduğu işi ve tuttuğu daireyi anlattı. Ankara büyük şehir diyordu. Bizi orada bulamazlar. Ertesi gün yavaş yavaş evi toplamaya başladılar. Halil durunu kayın babasına anlattı. Zeynep çalıştı yere nakil dilekçesini verdi.
Halil bir kamyon tutmuştu. Evdeki kolileri arabaya taşımaya başladılar. Akşama kadar eşya toplanmıştı. Zeynep’in ailesi ile görüşüp yola koyuldular.
Artık mekânları Ankara olacaktı. Ankara kalabalık bir şehirdi. Kurtulmuş ailesi onları bulamaz diye düşünüyorlardı. Halil endişeliydi. Yakın zamanda baba olacaktı. Onu öldürürlerse Karısı dul kalacaktı. Annesi ve karısı yalnız başına kalacaklardı.
Ailesi ile konuştu. Ben işime gider gelirim. Bizim evi soran olursa sakın benim bu adreste olduğumu söylemeyin. Halil benzinlikteki işine devam etmeye başladı. Zeynep’in tayini de Akara çıkmıştı. Artık uzun bir süre bu işi düşünmeyeceklerdi. Çocuğun doğmasına da az kalmıştı. Alilin annesi, artık çocuğun doğmasına yaklaştığı için alınacakları alalım demişti.
Halil onlara yeterli bir para verdi ve Annesi ve Zeynep alış verişe çıktılar. Gerekli her şeyi aldılar. Artık zaman azalmıştı. Bir gece Zeynep sancılandı. Halil Annesine sordu. Anne; Hemen gitsek mi hasta haneye
-Oğlum biraz sancısı devam etsin, hemen doğuma almazlar.
Halil ve Zeynep bir müddet beklediler, sancılar çoğalınca Halil arabayı çalıştırdı ve hasta hanenin yolunu tuttular. Ebe kadın hemen onları içeri aldı. Halil dışarıda bekliyordu. Aradan bir saat geçtikten sonra bebek doğdu. Çocukları erkekti. Halil buna çok sevinmişti. Sabah olunca Zeynep’i alıp eve getirdi.
Halil’in çocuğu aynı halile benziyordu. Annesi de ona çok benzetmişti. Halil yeniden işinin başına döndü. Karışının doğum izni vardı. Akşamı zor etmişti Halil. Eve geldiğinde Zeynep çocuğunu emziriyordu. Annesi de evde yemek yapmış, sofrayı hazırlamıştı.
Akşam yatma saati gelince Halil başka bir yatakta yattı. Karısının rahat edebilmesi için.
Sabah olunca yeniden kahvaltısın ı yaparak doğruca işyerine gitti. Giderken arkadaşlarına tatlı almıştı. Tatlıyı arkadaşlarına ikram etti. Halil’in içi içine sığmıyordu. Onun bir çocuğu olmuştu. Artık bana bir şey de olsa oğlum var diyordu.
Halil ve ailesi Ankara’da mutluydu. Kazançlarında bir değişiklik olmamıştı. Eşi de memurluğuna atanmıştı. Annesi onlar eve gelen kadar çocuğu uyutuyor, doyuruyor ve yemeklerini de hazır ediyordu.
Fakat Halil halen endişeliydi. Acaba onu takip ediyorlar mıydı? Bu durum onu çok rahatsız ediyordu.
Annesi ile konuştuğunda biraz rahatlıyordu. Annesi ona şöyle demişti:
-Oğlum için rahat etmiyorsa, git Kurtulmuşlarla konuş ve teslim ol.
Halil hapse girmekten korkuyordu. Karışı ve çocuğu vardı onun artık. Ailesi büyüyordu. Ailesi o olmadan geçinemezdi. Hayat şartları zordu. Artık yapması gereken onların kendisini bulması olacaktı. Karşı karşıya gelirlerse Halil’in de tabancası vardı. Artık kim kimi vurursa diyordu.
Hayatın çilesi bitmiyordu. Benzinlikten onu çıkartmışlardı. İş arama k zorunda kalmıştı. Eşinin maaş şuan için yetiyordu. Fakat onun da iş bulması lazımdı. Bir gün akşama kadar dolaşıp iş aradı. En son bir kahvehanede iş buldu. Yevmiyesi de iyiydi. İşi rast gitmişti. Çocukları da iyice büyümüştü. Bir yaşına basmıştı. Halil onun doğum günü için yaş pasta ve kola ve benzeri şeyler aldı ve akşam eve geldi. Çocuklarının bir yaş gününü kutladılar.
Halil sabah işine gidiyor, karısını giderken arabayla işine bırakıyordu. Zeynep ailesini özlemişti. Akşam bunu kocasına söyledi. Halil:
-O halde Pazar günü gidelim hasretini giderirsin dedi.
Pazar günü olunca sabah erkenden kalktılar. Kahvaltılarını yaptılar. Giderken Zeynep ailesine birkaç hediye aldı. Yolları kısa sayılırdı. Bir saat sonra Kayınbabasının evine vardılar. Zeynep’in ailesi çok sevinmişti. Hemen çocuğu ellerinden kaptılar akşam ev şenlenmişti. Sohbetler edildi, hal hatır edildi ve gece olunca yataklar serildi ve yattılar.
Sabah olunca sıcak ekmekler alındı ve güzel bir kahvaltı yaptılar. Halil gelmişken biraz eski evlerinin oralarda gezmek istiyordu. Biraz vakit geçirdikten sonra vedalaşıp Ankara’ya doğru yola çıktılar.” Halil ve ailesi çok mutlu günler geçiriyordu. Oğullarının adını Deniz vermişlerdi. Deniz her geçen gün büyüyor ve yavaş yavaş dilleniyordu.
Halil akşam eve geldiğinde kapıda bir mektup buldu. Hemen okudu. Mektupta, Ağa ona ismin değiştirmesini öğütlüyordu. Kurtulmuşlar onun peşindeydi.
Halil artık bu durumdan sıkılmıştı. Akşam annesi ve eşiyle konuştu.
-Anne ben Kurtulmuşların evine gideceğim. Ve bu genci ben öldürdüm diyeceğim. Sebebini de onlara anlatacağım. Beni affetmelerini isteyeceğim. Gerekirse kan parası isterlerse onu da vereceğim. Birikmiş param var. Hiç değilse hayatımız diken üstünde olmaz. Ne dersiniz?
Annesi:
-Evladım bu hayat böyle yer değiştirmeyle geçmez. Yaptığın hatayı düzeltmek senin elinde. İstersen birlikte gidelim konuşalım. Bak senin çocuğunda büyüyor. Yarın bir gün onun başına da bir şey gelir.
-Evet, Anne, benim başıma gelmezse, karımın veya çocuğumun başına gelir. Bence bu davayı konuşarak kapatalım.
Yarın arabamıza binelim ve Ağanın yanına gidelim. Ağa bizi uzlaştırır.
Annesi bu işe olumlu baktı.
-Evlat o halde yarın izin al da gidelim köyümüze. Ben evi öylece bıraktım geldi. Orası bizim köyümüz. Ağa bizim iş hallederse ben köyde kalmak istiyorum. Çok özledim köyümü.
Halil ertesi günü patrondan izin aldı. Durumu da ona anlattı. Bir günlüğüne gidip geleceğim dedi.
Patron ondan memnundu. Ona izin verdi. Halil arabasıyla eve geldi ve annesini karısın ve çocuğunu aldı arabaya bindi ve köylerine doğru yol almaya başladılar.
Halil artık çok huzurluydu. Derdini anlatıp af dileyecekti. Yola koyuldular. Karışı da onun için endişeleniyordu. En iyisi bu işi çözmek olacaktı.
Ertesi günü Halil arabasına benzinini aldı, yol hazırlığı yapıldı. Arabayı evin önüne çekti Halil. Annesi, karısı ve çocuğu arabaya bindiler. Yaklaşık bir saat yolları vardı. Önce Zeynep’in babası gile uğrayacaklardı.
Önce doğruca Zeynep’in babası gile uğradılar. Orada yiyip içip eğlendiler. Yatma zamanı gelince yataklar serildi. Sabah erkenden kalktılar. Kahvaltı yapıldı. Daha sonra yola çıktılar. Yeşil ağaç köyü çok uzak değildi.
Yarım saat kadar yol gittikten sonra Ağa nın evine uğradılar. Ağa onları hoş karşıladı. Kucaklaştılar, sohbetler edildi. Çay, yemek derken zaman geçti. Halil daha sonra Ağa ile kendi sorununu anlattı:
-Ağam ben Kurtulmuşlardan af dilemek istiyorum. Benim peşime adam takmışlar. Benimle birlikte Kurtulmuşların oraya gidebil miyiz.
Ağa biraz tedirgindi.
-Evlat benim maraba hapiste yatıyor. O nasıl olacak.
Halil:
-Ağam ben suçluluk duyuyorum. Gerekirse onlara kan parası da veririm.
Ağa biraz düşündü ve:
-Öyleyse gidelim dedi. Oturur konuşuruz kabul ederlerse sen kurtulmuş olursun.
Ağa Halil de yanına alarak Kurtulmuşların evine gittiler. Evin büyüğü olan Kasımla b konuyu konuştular. Kasım olumluydu.
-Ağa biz köyden kan davası için kaçıp geldik. Önce bizi sevmediniz ama sonra alıştınız. İlk zamanlarda bizim hatamızda oldu. Fakat artık alıştık. Halil bir suç işlemiş. Bu yaşlarda cahillik olabilir.
Ben diyorum ki:
-Benim oğlum anlayışlıdır. Ona bir miktar para verirseniz bu olay kapanır. Bizde kan davası peşine düşmeyiz. Halil bu habere çok sevindi. Üstünden büyük bir yük kalktı. Hemen vurduğu gencin babasının yanına gittiler. Kasım Ağa durumu anlattı. Adam üzgün olmasına rağmen Halil’i affetti.
-Halil, artık benimde evladım sayılır. Ben para pul istemiyorum. Evladımın kanını satamam. Varsın Halil yoluna devam etsin dedi.
Kasım Ağa ve Ağanın sayesinde bu kan davası sona erdi. O