Herkesin bildiği bir gerçek vardır.
İyi insan olmak farklı, iyi bir yönetici olmak daha farklıdır. Nice iyi insanlar biliriz ki, iyi bir yönetici olamamıştır. Kimi zaman “Ne kadar iyi insandı ama bu işi başaramadı” deriz. O işi yapmaması onu kötü etmez ama o işte başarısız olduğunu tesciller.
Şehrin siyasi tarihinde milletvekilliği yapmış birkaç büyüğümüz için bu hep dile getirilir.
Örneklemek gerekirse; Nihat Gökbulut, şehrin sevilen bir siyaset ve ticaret insanıydı. Başarılı da siyasi duruşu ve çizgisi vardı. Ancak Gökbulut, milletvekili olduğu yıllarda yaşanan ekonomik krizin ardından meydana gelen darlık ve sıkıntılar nedeniyle başarılı bir milletvekilli olamadı.
Rahmetli Murat Yılmazer, her kesimden insanın takdir ettiği sevdiği bir bürokrat ve siyaset insanıydı. Ancak milletvekilliği dönemi öyle başarısız oldu ki, eski sevenleri tarafından bile ağır eleştiriler aldı.
Bir başka örnek Hayati Karayol’dur. Şahsı sevilen bir insandı. Şehrin en önemli ve halen kullanılan alt yapısını her şeyi göze alarak yaptı. Birçok hizmette bulundu. Belediye başkanlığı döneminde “mız mız” diye nitelendirilmekten ve ağır eleştiriler almaktan kurtulamadı.
Bunları neden anlatıyorum.
Yukarıda isimleri verdiğim siyasetçilerimiz, kendi kapılarına gelen meclis üyelerinden, il genel üyelerine, hangi partide olursa olsun yönetimde görev alan insanlara karşı saygıda hiç kusur etmediler. Gerek nezaketleri gerekse seçilmiş her kişiye karşı tavırları, kullandıkları üslupları ile hep takdir topladılar.
Bu siyasi sürecin en önemli ayaklarından birisidir.
Seçilmiş bir kişi, diğer seçilmişlere gereken saygıyı göstermezse, kendisi de saygı görmemeye başlar. Seçilmişin, seçilmişe değer vermesi, atanmışların hepsi karşısında böylelikle bürokrasi ile halk arasındaki köprünün sağlam kurulmasına neden olur.
Eleştirilerin dozu artan, her attığı adım takip edilir ve bunun üzerine söylentiler, anlatılanlar artar. Bu eleştirileri göğüslemek adına artık ağzıyla kuş tutsa kimse itibar etmez.
Nihat Gökbulut’un milletvekilliği döneminde Osman Durmuş Sağlık Bakanı idi. Birbirleri ile görüşüyorlar ve birbirlerinin söylediklerini dinliyorlar ve itibar ediyorlardı. Bir birleri hakkında tek kötü söz etmediler. Eleştirileri oldu ama birbirlerini umursamayan tavırları asla olmadı.
Bu sayede o dönemin iktidar ve muhalefet il başkanları çok etkili hareket etme imkânı buldular. Bunu sağlayan ise o seçilmişlerin birbirleri ile siyasi mücadelelerini yürütürken tüm seçilmişlere değer vererek hareket etmeleri idi.
Bugün birçok belediye meclis üyesi ile görüşüyorum. Meclis üyeleri oturumların ekserisine Belediye Başkanının katılmadığını dile getiriyor.
Bir belediye başkanı neden Belediye Meclis toplantılarına katılmaz?
Onu belediye başkanı yapan 45 bin 569 seçmene saygı gereği nasıl kendisine Başkanım deniliyorsa, aynı biçimde O Belediye Meclisinde oturan Ak Parti meclis üyeleri, İYİ Parti meclis üyeleri, MHP meclis üyeleri ve CHP meclis üyelerine oy veren 104 bin 306 seçmenin bu tercihine saygı gösterilmeli. Kime sorsak 104 bin 306’nın 45 bin 569’dan büyük olduğunu bilir.
Belediye meclis toplantılarına katılmak Belediye Başkanının asli görevlerindendir. Nasıl olsa meclis toplanıp dağılıyor deme lüksüne belediye başkanı sahip değildir. Eğer belediye başkanı bu bakış açısı ile hareket ederse, bir gün ona biri çıkıp “Belediye kendi kendine yürütülüyor. Başkana da gerek yok” diyebilir. Her makamın değeri olmasa orası için kimse aday olmaz, seçilmek için kapı kapı çalışmaz. Belediye Başkanlığı makamı ne kadar önemli ise, Meclis üyeliği de en az belediye başkanlığı kadar önemlidir. (Bana göre meclis üyeliği daha değerlidir. Eğer üyeler meclisin görevlerini bilir ve uygularsa)
Geçmiş dönemdeki bütün belediye başkanları, meclis toplantılarına olağanüstü durumlar dışında başkanlık etmiş ve hem halka hem basın mensuplarına açık bir biçimde o toplantıları izleme imkânı sunmuşlardır.
O meclislerde muhalefet veya kendi partisinden üyeler verdikleri teklifler ve sundukları sorulara şehre katkıda bulunmuşlardır.
Meclisin işlevini artıracak ve meclisten faydalanacak kişi bizzat başkandır. Eğer başkan meclise gereken ilgiliyi göstermez ise kendisi de gereken ilgiyi kamuoyundan alamaz ve sağlayamaz.
Bugünlerde Belediye Başkanı Mehmet Saygılı’nın cevap veremediği en ciddi biçimde eleştirilere maruz kalmasının, en öncelikli sebebi meclise gereken hassasiyeti göstermemesi ve oturumlarına katılmamasıdır.
Siyaset çarkının en acımasız tarafı, bir gün her yerde sizi alkışlayanların, bir hafta sonra her yerde sizi yerden yere vurmasına şahit olmaktır.
Bunu siyasetçi kendisi yapar, kendisi o hale getirir.
Geçmiş belediye başkanları hala şehrin caddesinde sokağında başı dik bir halde gezebiliyor.
Bunun başlıca nedenleri; başarısız bile olsalar diğer seçilmişlerle diyalog halinde olmaları, siyasetle ilgilenen ve görev alan her kesim ile iletişim halinde bulunmalarıdır.
Siyasetçi kendisine rakip gördüğü kişiye tepeden bakar, onu yok sayarsa, onu sevenlerde o siyasetçiyi yok sayar. O koltuktan indiği vakit cadde de sokakta karşısına çıkar ve yolda yürütmeyecek ağır eleştirileri yapar.
Kısaca;
Makamda bulunduğu süre içerisinde günün muzafferi gibi görünenlerin, makam sonrası nasıl ve ne hale geldiklerini gösteren nice örnekler var siyaset geçmişimizde…
İnsan her zaman geçmişe bakıp ders çıkarmalı, kendine ve yaptıklarına bu manada geçmişte yapılan yanlış ve doğrularla yol çizmeli.
İnsan ne ekerse onu biçer vesselam…