Kırıkkale’de ilk yazı yazmaya başladığım zamanlardı. Bir büyüğüm iki haftalık yazılarımdan sonra “Şehri çok ciddiye alıyorsun” demişti.
Sonraları şehrin hangi konularda ciddiyetle davrandığını, hangi konularda hiç kaale almadığını öğrenmeye başladım.
Makam sahibi olmadan önce atıp tutan her şeyi halledebileceğini söyleyenlerin makama oturduklarında masanın diğer tarafını tümüyle unuttuklarına defalarca şahit oldum.
Kendini tartmadan her makama talip olan kimseleri de, her seçim sürecinde aday olanları da, kendini her koltuğa layık görenleri de gördüm, dinledim.
Layık olmasa bile hasbelkader o makamlara oturanlara da, makamını dolduranlara iftira edenlere de şahitlik ettim.
Hem ekonomik hem sosyal hem de siyasi krizlere de şahitlik ettik.
Hiçbir dönem böylesine başıboş, böylesine sahipsiz, böylesine umarsız olmamıştı.
Bakıyorsunuz;
Sivil toplum yapılanmaları sessiz…
Milletvekili sessiz…
Belediye Başkanı sessiz…
Esnafın temsilcisi olması gereken oda başkanları sessiz…
Ticaret odası sessiz…
Borsa sessiz…
Gazeteciler sessiz…
Şehrin üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi.
Sesini çıkarmaya çalışan mağduriyet yaşayan insanlar ise, kendilerini ifade edebilmek, içinde bulundukları duruma çare üretilmesi için sosyal medyaya sığınmış vaziyette.
Sabah akşam dertlerini aktarıyorlar, anlatıyorlar…
Sesi çıkması gerekenlerin hiç birisi, hamle de yapmıyor.
Bazı sorunların aşılması için yerel manada yapılabilecekler varken, yerel anlamda çözüm üretebilir miyiz diye istişarede dahi bulunmak için toplanmıyorlar da…
Bireysel olarak ne yaptıklarından ise haberimiz bile yok.
Ya kısıtlı ya da tamamen kapalı olan esnaflarla küçük guruplar halinde görüşme yapamazlar mı?
Belediye Başkanı, küçük küçük toplantılarla “Belediye olarak sizin için ne yapabiliriz?” diyemez mi?
Esnaf odaları başkanları kendi üyeleri ile bir araya gelip, akıl akıldan üstündür ilkesi kapsamında, bir danışma toplantısı düzenleyemez mi?
Pandemi var toplantı yasak diye kimse zıplamasın. Bunun da çaresi var. İstemek önemli istekli olmak önemli.
Benim tuzum kuru, keyfim yerinde deyip, sıkıntıya girenler tadımı kaçırmasın diye onlarla karşı karşıya gelmemek için azami gayret gösterenler belki bunu anlayamayacaklar.
Ama istemek, talep etmek ve bir araya gelerek çözümler üretmek için mağdur kesimlerdin yöneticileri zorlaması gerekmez mi?
Kimse makamına bostan korkuluğu olmak için oturtulmadı.
Kimse makamın nimetlerini kulansın diye seçilmedi.
O makamda oturuyorsa, sorumluluğunu ve yükümlülüğünü yerine getirmeli.
Her zaman aynı noktaya geliyor konu;
Eğer birini bir makama seçerken kriteriniz, hemşerim veya arkadaşım pozisyonunda ise, böyle zamanlarda iş yapamaz kimseleri seçmiş olursunuz.
Liyakatlı atamalar yapılmıyor diye feryat figan edenler, siz önünüze sandık konduğunda liyakatli seçimler yapabiliyor ve ona göre oy kullanıyor musunuz?
Oyunuzu liyakata göre verseydiniz, bugün yaşadıklarımızın hiç birine şahit olmazdık…
Bu umursamazlıklara şahit olmazdık, bu vurdumduymazlıkları yaşamazdık.
Yine de ısrar ile seçilerek gelen bütün makam sahiplerinin aktif olmasını sağlamak sizlerin elinde.
Kapılarını çalacaksınız.
Bugün ki durumu kolaylaştıracak çözümler için “ortak akıl” kullanacaksınız.
Aksi halde bugünün yarınlarında sesinizi bile çıkaramayacak hale gelirsiniz.
Seçimle makamında oturanlarda bugün gösterdikleri “sessizlik” tavrıyla, bir dahaki seçimde aday bile olmasalar iyi olur.